27 Haziran 2014 Cuma

Tekrara düşüyor-um/lar


   Tekrara düşüyorum: Şarkılar kaç başka kadını söyler sofralarda, bilinmez. Bir isim kaç dile nağme olur, bir dil tek nağme ile kurur veyahut uç durumlarda rakı içen çeker en güzel notasını alnının çatından vurur.

    Bir İspanyol çingenenin "ah"ında kendimi bulmamın da bunda etkisi olduğu aşikar.

   "Uzun vadede, Adem ile Havva'nın tüm evlatları yitik çocuklardır."diyebilmiş adam, yazarlık vasfının yanı sıra; bir bilgelik vasfı da kazanmıştır yüksek olasılıkla.

    Tekrara düşüyorum, bir defa daha: Önemliydik, unutulduk. Sonuna vesaire eklenecek bir listede, şanslıysak başlarda bir yerlerde yer bulacağız artık kendimize.

    Taksim'de elinde Afrika'ya özgü bir çalgı ile, eğlenmek zorunda hisseden küçük bir çocuk edasıyla yerlisi olduğu bir şeyler tıngırdatan zenci; tekrardan uzak, pür neşe. Neşesi bile mülteci. Bir kaç adım sonra tekrara düşüyorum, tekrar. Neşenin izleri yanaklarımda ama ben yine bir İspanyol çingenenin "ah"ını arıyorum içten içe. Çünkü; en çok İspanyol çingeneler acı çekmiştir gibi hissediyorum o kadın şarkı söylerken. Aklımın tavanında sallanırken tüm o hatıralar, aksi mümkün değil. Bir de bu salınımın yaramadıkları var, kopup da kendini gönlümün zeminine bırakanlar. Fizik kurallarına uygunsuz bir durum oluşturuyor bu; eylemsizlik emaresi göstermiyor kopup kendini zemine bırakanlar. Hal bu iken; hasarı alan da zemin oluyor. Üstelik düşenler yükte hafif, pahada ağır olanlar. Onların ne yaptığını bulmam uzun zamanımı aldı ama artık biliyorum; "Tekrara düşüyorlar.".

   Bu büyük bir rahatlama sebebi benim için. Tekrara düşenin ben olduğunu düşünmekten, peyniri arayan ezberi zayıf bir fare gibi hissetmeye başlamıştım. Yine de çingeneyi def etmeyeceğim, şimdiye kadar ki yoldaşlığı ile çoktan şarabıma eşlik etmeye hak kazandı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder