18 Mart 2019 Pazartesi

3-9 aile sırları


Annemin saçından gün ışığını çaldılar
Babamsa saçlarını kerizlikten döktü
Şimdi kerize mı kızarsın hırsıza mı?

Gelecekte bir gün babannem titizlikten öldü
Gençken Rum kızıymış babannem, komşuları fesatçı
Şiştikçe oğluna kızarmış, kızdıkça dayakçı
Haylazsın, veryansın! Haylazsın, veryansın!
Kızarsın avuçlar, bacaklar morarsın
Çıkma o ağaca Rum kızının torunu!
Düşersin, kolunu kırarsın...
Baba bana annenden öğrenip mi vurdun?
Rum kızına mı kızarsın bana mı?

Banka soymak fikri çıkmıyor aklımdan
Çıkmıyor vuruşarak gitmek, intikam falan
Baba, bankaya mı kızarsın soyguna mı?

Ayağı cami kokanların evlerinde,
Siyasi mitinglerinde ve hazret eteklerinde bulunmuşsun
Bir talihsizliğin avuntusunu dualarda bulmuşsun
Baba dualar, dualar yalan!
Dualar seni hizada tutan
Hizanda mide bulantın, hizanda her ne varsa seni kusturan
Sen seni oraya kendi elinle asker ettin.
Peki ya ben? Ben başka...
Uyuşturucunun faziletleri, çoklu evrenler teorisi falan
Ömrüne mi kızarsın ömrünü yutana mı?

Bir gün olsun düşeşe nasıl da muhtaç
Bir kaldıraç peşinde ha verkaç ha smaç
Tüh! Yine tekten gitti, hay anasının amı!

5 Mart 2019 Salı

Cüzzam ve Cüzdan


Saat altının sabaha karşı olduğu saatlerde hep zekiyim
Bana yaslanacak bir yer verin, dünyayı yerinden edeyim
Cisimler etkileşimleri sonucunda ısıl dengeye ulaşmayı hedefler
Bir yerleri yakmadan soğumaz içim falan...
Cebirde de iyiyimdir
Üç kere beş on beş eder mesela
Geçenlerde üç kurşun yaktık, tanesi beş bin lira
Daha ucuza da kapanırdı o iş ama
Para lazım olmuş devlet büyüklerine illâ
Anlaşılır buluyorum, tamam.

Çıkıp aniden yavaşlıyoruz bazen!
Acilen dönmeli bu değirmen
Derse takım elbiseli, çekingen, kötü bıyıklı centilmen
Değişken vergi oranları, grileşen çimen, peyzaj ve gökdelen
Nalburdan holding yaratan bu serüven!
Şapka çıkarıyorum, devam.

Şu tezgaha bak, hem iğren hem imren!
Fren nedir bilmez bu tren
Doğu Ekspresi gibi de tıklım tıklım
Zamanında o biletten bende de vardı
Ergenlik çıkışında bir namussuza sattım
Hayır, hipster değildi, makiniste de hayrandı
-Hangi makiniste aşkım?-
Bize ebemizin amını her defasında tekraren tersten gösteren,
Leyleksilerden Mercedes'le müzeyyen!
Gençliğim apse yaptı, sıyrıldı sıtkım
Tükürüyorum, -balgam!-

Bismillahirrahmanirrahim!
Müsmir ihale, alengir, hacim.
Büyüyor devletimiz, devletimiz var olsun!
Vatan: 26-45 enlem, 36-42 boylam
40 dolaylarından yayıldı bu cüzzam
Kolunda ihtiyar kanser, kolunda ilahiyat ülser
Yürüdü mü sekter otoriter önder!
Ardından beton mikserleri gülümser,
Gülümser dozer,
Gülümser kamyon ve damper.
Tiksiniyorum, muazzam.

Enzim,
Tanzim,
Sadakallahülazim.
Aranıyorum, istihdam.

















16 Şubat 2019 Cumartesi

Kafir Vulva


Tanrı tarafından zebil ziyan
edilmiş bir vulvadan duyulan hezeyan:

"İki gümüş dukata bir gece,
Ağzı, gözü, siki, kulağı,
Taşakları ve dudağı olan şekilsiz somun ekmek
kılıklılarla her gece ıslanmayı istemek
Yoksa tahriş, yoksa yara, yoksa kepenk kapa
Böyle aralıksız bir gün iki hafta
Otuz dukatın yirmisi ev sahibinin
Yedisini sakla, üçü de besin için
Lahana, ekmek, çorba falan
Böyle dört on beşe diş sıkarken sakatlanan
bu orospu endüljans arzuluyor.
Paranı eski meslektaşların çocuklarına kaptırma Clara,
Dudaklarım kuruyor..."








5 Şubat 2019 Salı

Yukarıdan Aşağıya Sınıf Sıkıntısı

"Burada, Özel Umut Hastanesi'nde yatıyor babam!"
Sigarası için ateş sorduktan hemen sonra adam
Böyle söyledi.
Fazlaca umursamadan yaktım sigarasını,
Şifalar dilerim falan
Elleri çiçek olsun derdine dokunanın
Fakat ben dokunamam.
Bir gün olur da rahatsızlanırsa babam
Ben onu Özel Umut Hastanesi'nde yatıramam.









14 Ekim 2018 Pazar

Günaydın


   "Günaydın!" dedi komşu kızı
   Elinde telefonu, burnunun üstünde kemik gözlüğüyle
   Henüz gün ışımamışken günaydın
   Hiç olacak iş mi?
   Ama oldu.
   Böyle bir şeyi ne ben,
   Ne de dallarda ganimet bekleyen kargalar bekliyordu.

   Ben bir balkonda salkım saçak yanarken
   Bir kapı aralandı
   Sokak köpekleri koştu karşıladı
   Saçı örgü komşu kızı onları neşeyle günaydınladı.
 
   Varsa yersin, olursa yazarsın
   Yoksa ya çalışır yapar ya da çalarsın
   Ve teferruat kabilinden daha pek çok şey...
   Ateş gibi işte, olacağı sezersin ama
   Yanmadan da tam anlamazsın.
   Sana da günaydın komşu kızı,
   Sana da günaydın!

4 Ağustos 2018 Cumartesi

Beş Adımda Altı Nokta


     Dört yaşındaydı Louis, babasının saraçhanesinde görme yetisini yitirdiğinde. 4 Ocak 1809 tarihinde gözlerini dünyaya açan bu küçük çocuğun dünyasıyla birlikte geleceği de kararmıştı, ondan ne bir eğitim alabilmesi umuluyordu ne de bir iş tutabilmesi... Dilencilikle geçinecekti o günden sonra. En azından beklenti o yöndeydi; fakat başladığımız yer varacağımız yeri belirlemez. Tarih boyunca buna kanıt teşkil eden binlerce insandan yalnızca birisiydi Louis.

   Paris'te bulunan Genç Körler Enstitüsü'den (Institution Royale des Jeunes Aveugles) burs kazandığında yedi yaşındaydı. İşte bu, ilk şart değilse dahi ilk aşamadır. Kişi, başladığı yer ile vardığı yer arasında fark yaratmak için kurulu nizamın yaratacağı fırsatlara ihtiyaç duyar. Öyle ki; pek çoğumuzun ilk yılgınlığı da, ilk bahanesi de buralarda başlar. Tabii kağıt üzerine böyle döküldüğü zaman aklınızdan "Fransa işte be! Avrupa! Medeniyet!" gibi şeyler geçiyor olabilir. Geçiyor mu? Geçmesin. Kendisi orada öğün olarak kuru ekmek ve suya talim ediyordu, kimi öğrenciler istismar ediliyor ve odalarının kapıları üstlerine kitleniyordu. Burada, ikinci aşama devreye giriyor. Hayat daima zorluklarla doluydu ve bundan sonra da öyle olacak. Bunlarla kendinde yüzleşebileceğin gücü ve cesareti bulduğun belli aralıklarla, teker teker karşılabileceğin gibi hepsi bir anda üstüne de çullanabilir zamansızca. Her ikisine de hazır olmak zorundasın. Kolay değil, fakat kimsenin bu yönde bir vaadi de olmadı sana.

       Institution Royale des Jeunes Aveugles 1821 yılında Charles Barbier isimli bir subay tarafından ziyaret edilmişti ve Louis de oradaydı, onunla aynı çatı altında bulunup aynı nefesi teneffüs etti. Bu üçüncü aşamadır. Hayat, karşımıza dur durak bilmeksizin ilham kaynakları çıkartır. Bunlar, kavrayışımızca iyi, kötü veya alakasız olarak niteleyebileceğimiz olaylardır en temel tasnif yöntemiyle yaklaşırsak. Genel eğilimimiz, iyilerden istifade etmek; kötülerden yakınmak veya mümkünse kaçınmak; ve alakasızlarla alakadar olmamak yönündedir. Oysa bağlantıyı kurabilecek parlak zihinler için hemen her olayda hikmetler gizlidir. Bu neviden bir gözü açıklık varacağınız yeri belirlemede kritik bir rol oynar. Bu genç subayın Napolyon'un isteği doğrultusunda  askerlerin gece karanlığın ışık olmaksızın haberleşmesini sağlayabilmesi adına geliştirdiği sistem, ordu ve askerlerin kullanımı için oldukça karışıktı ve bu nedenle kabul görmemişti. Fakat Louis bu yöntem üzerinde çalışarak bir kağıt üzerine iğne yardımı ile yazılabilen, alfabedeki harflerin, sayıların, bağlaçların ve noktalama işaretlerinin de iletilebileceği ünlü 6 noktalı sistemi geliştirdi. Böylelikle, eğitim gören körler artık parmaklarının altından geçen harfleri kolaylıkla hissedebilir, okumanın yanı sıra yazma yetilerini de yeniden kazanabilir hale geldiler. Ancak, bu dahi yeterli olmadı. Louis, kendisi gibi olan arkadaşlarının bu yeniliği çok beğenmesi ve hızla benimsemesine rağmen öğretmenlerden yükselen itirazları bir türlü geçemedi. Onlar, gözleri açık kişiler olarak yazının çok karmaşık olduğunu ve körleri diğerlerinden ayıran bu tip bir sistemin kullanılamayacağını ileri sürdüler. Fransa'da, 1852'de 43 yaşındayken Louis gözlerini hayata yumduktan iki sonra kabul gördü bu alfabe. Amerika Birleşik Devletleri'nde 1860'da, İngiltere'de ise 1868'de kabul edildi ilgili komitelerce. İşte bu da aşama dörttür. Şayet amansız/toleranssız/uzlaşımsız/engellenemez olmayı seçmemişseniz; dünyayı değiştirecek dokunuşlarınız dahi olsa vardığınız yere ulaştığınızda hayatta olmama riski daima saklıdır. 

    1868 yılında İngiltere'de körlerden oluşan bir grup erkek kendilerini Braille alfabesine adamamış olsaydı, Braille alfabesi tüm kabul görülmelere rağmen bugün bu denli yaygınlaşmayabilirdi. Bunda, İngiltere'nin dönemin sömürgecibaşı olması ve buna mukabil kültürel ve teknolojik gelişmelerin de beşiği payesini alması elbette önemli bir rol oynamıştır fakat mevzu, en azından bizim kadrajımıza giren kısmı, bu değil. Bugün, o yıllarda bu arkadaş grubunun kurduğu Kraliyet Ulusal Körler İçin Kabartma Literatürünü Geliştirme İngiliz ve Yabancı Derneği'nin (British and Foreign Blind Association for Improving the Embossed Literature of Blind / Bugün Royal National Institute for the Blind olarak anılıyorlar) günümüzde körler için kitap basımı yapan en büyük kurumdur. Bu da aşama beştir. Varacağımız yeri tek başımıza belirleyemeyiz. İnsan bir yırtıcıdır, ve bir noktaya kadar sürüden ayrı bir noktadan sonra sürüye tabi yaşamak durumundadır. Sürünün ilgisini celbetmek, yönetmek, yönlendirmek, karnını doyurmak, sığınacağı yer bulmak gibi pek çok değişken faydalanılmak için orada öylece durmaktadır. Dördüncü aşamadaki duruş beşinci aşamada alacağımız reaksiyonu da belirler çoğu zaman.

     Yolculuklarınızı başladığınız yerden fersah fersah uzaklarda fakat yine de ev sıcaklığında bir yerlerde tamamlamanız umuduyla. Uzlaşı yok! Anı kollamak var. Yılgınlık yok! Şöyle bir soluklanmak var. Yorulmak yok! Daha kuvvetli dönebilmek için bazen geri çekilmek var. Bu gibi şeyler... Siz benden daha iyi bilirsiniz.

                             

30 Temmuz 2018 Pazartesi

Kehanet


Terk ederken bozcasarı ovaları aklıselim
Size canavarı takdim edeyim!

Aç bırakmışlar, inletmişler inim inim
Kurtardım, yaralarını sardım, temizledim
Besledim...
Etle besledim,
Leşle besledim,
Uzanıp kaburgaların arasından
Çıplak elle sökülmüş atan kalple besledim,
Yine de doymadı!


Ben ona ölüm kalım günlerinde rastladım
Üç işkencecisi vardı, üçünü de tanırdım...
Üç işkencecisi vardı, üçünü de parçaladım!


Alım çalım olmaksızın doğradım ilkini dilim dilim
Peynirciydi, kokain sordu kapanırken bilinci
Eğri oturup doğru konuşalım, hoşuma gitmedi.
İkinci puşt zenci bir köktenciydi,
Sahra Çölü'nün en acımasız piçiydi,
Canavarı dikenli muştayla döverdi.
Derisini yüzdüm önce ağız tadıyla
Sonra da boğdum kendi kanıyla.
Üçüncüsü kelimenin tam anlamıyla sadistti,
Üç gün üç gece meşgul oldum dişiyle tırnağıyla
Dördüncü günün sabahında
Gözlerini oydum paslı demirler vasıtasıyla.


Doymadım, doymadım, doymadım kana!
Bu susamışlıkta buluştuk da öyle dost olduk biz canavarla
Bilâvasıta parçalanan gırtlaklarda,
Yarılmış karınlardan sarkan bağırsaklarda,
Kuyruk sokumundan kafaya yekpare sökülmüş omurgalarda,
Oyulmuş göz yuvalarında dost olduk biz onunla
Canavara gelince, ağzı kulaklarında
Ben de bastım kahkahayı bulandıkça kan kızıl intikama.

Terk ederken bozcasarı ovaları aklıselim
Size sağduyuyu ve gözü dönmüş adaleti taksim ettim.